15 May 2010

Devrimci İnci ve Dostları

Gözü pek bir devrimci olan İnci, öldürülüşünün otuzuncu yıl dönümünde, onu anmaya gelmeyen yoldaşlarına kızarak, dünyaya inme ve eski dostlarını ziyaret etmeye karar verdi.
Yoldaşlarının ölüm yıldönümünü unutan arkadaşları masal bu ya, her nasılsa bir araya gelmişlerdi. 30 yıl önce öldürülen arkadaşları İnci’yi birden bire karşılarında görünce haliyle hortlak görmüşe döndüler ve bu da aslına bakarsanız gayet doğaldı..
İnci 20 yaşında öldürüldüğü için hala inci gibi bir genç kızdı. Ama yoldaşları ölmeyip yaşadıkları için yaşlanmışlar, kocaman insanlar olmuşlardı. İnci’nin eski arkadaşları geçen 30 yıllık sürede, sadece yaşlanmakla kalmamış düşünsel anlamda da değişmişlerdi. Öyle ki yeni ünvanlar edinerek isimlerini bile değiştirmişlerdi. İnci, arkadaşlarını tanımaya çalıştı.
“Ben Dinci oldum” dedi bir tanesi. “Bak sen bile geldiğine göre, demek ki öteki dünya diye bir şey var. Dinci olunca öteyi beriyi her şeyi garanti altına alıyorsun. Dinci olduğum günden beri benden huzurlusu yok. Dine o kadar saygısızım ki, habire satıyorum. Sattıkça da kazanıyorum. Dünya malı dünyada kalır diye bir laf vardır ya; madem gidiciyiz, gidene dek mümkün olduğu kadar fazla şeyi götürmeye kimin itirazı olur? Haksız mıyım İnci’ciğim?” İnci, Dinci’nin sözlerini sessizce dinledi.
“Ben zamanla, büyük bir Kinci oldum." dedi Kinci. "Kin alırım, kin satarım, ustam ölse de ben satarım. Hayatımı kinlerle kazanıyorum. Gencecik çocuklara birbirlerinden nefret etmelerini öğütlüyorum. Ne zaman bir kavga çıkıyor, ne zaman bir kan akıyor, mutluluktan uçuyorum. Ama Kinci’lik de bir yere kadar. Bu yaşa kadar Kinci kalabildiysem bunu dişime göre olana kin gütmeme borçluyum. Üstüme yürüyenin elini öper, yürürken düşenin kıçını tekmelerim.” İnci, Kinci ve Dinci’ye üzüntüyle baktı. Eskiden çok sevdiği bu iki arkadaşının nasıl olup da bu hallere geldiklerini anlamaya çalıştı.
Daha sonra Hinci konuştu. Hinci tek derdi, insanları karıştırmak ve aşağılamaktan ibaret bir ‘entel’ olup çıkmıştı.30 yıldır taş taş üstüne koymadığı gibi, bu süre içinde büyüyen genç bir kız ve oğlanların heveslerini kibrit çöpleri gibi kırmıştı. Hinci övünerek: “Ben tek başıma, cuntacılardan daha fazla genç insanı ve fikri yok ettim. Tek başıma, tüm işkencecilerden daha çok kişiyi işkenceden geçirdim. Üstelik tüm bunları, sanki onlardan biriymişim gibi yaptım. Az şey mi bu İnci?” dedi.
Bir köşede tüm bu konuşmaları dinlemeyip ha bire cep telefonuyla mesaj atan eski bir dost vardı. Gözünü telefonundan ayırmadan sırasını savdı: “Ben de Pinci oldum, İnci… Bu siyaset filan hep fasa fiso. En yeni cep telefonlarını ilk alan kişi benim, bilgisayarım en süperinden. Siz burada çene çalarken ben Twitter’e on, Ekşi Sözlük’e beş yazı girdim. Gel istersen senin için de bir hesap açayım.” dedi. Geriye iki arkadaşı kalmıştı. Bunlardan biri sessizce uzaklara bakıyor, sanki dünyanın tüm sırlarını biliyormuş gibi ağır ağır başını sallıyordu. İnci bu arkadaşının konuşmasını bekledi ama çıtı çıkmadı. Bunun üzerine Hinci, alay ederek şunu söyledi: “O hiç konuşmaz, hep susar. Çünkü Tinci’nin teki oldu. Konuşmak bile bir eylem sayıldığı için, bütün gün böyle heykel gibi durur. Hata yapmamak için hiçbir şey yapmaz. Tinci işte, ne olacak!”
İnci son arkadaşına ismini sordu. “Çinci” yanıtını alınca sevindi:
“Ne güzel, bir tek sen değişmemişsin. Eskiden de Çinci’ydin, seninle çok tartışırdık. Fikirlerinin çoğuna katılmasam da, en azından ideallerine sadık kaldığın için seni tebrik etmek isterim.” dedi.
Çinci, biraz utanarak gülümsedi: “Evet adım hala Çinci ama şimdi işler değişti. Çin’den ucuz poeselen, oyuncak, elbise filan alıp burada beş katı fiyatla satıyorum. Anlayacağın, ben artık başka türlü bir Çinci’yim.” Güzeller güzeli İnci’nin  gözlerinden inci taneleri dökülmeye başladı. “Keşke hiç gelmeseydim, keşke tüm bunlara tanık olmasaydım” diye düşünmeye başladı. Gitme vakti yaklaşıyordu. Kendini toparlayıp, arkadaşlarına bir konuşma yaptı:
“Sevgili kardeşlerim. Ben sizin hepinizin, benim gibi olduğunuz yılları biliyorum. Hepiniz idealleri için savaşan gençlerdiniz. Bir ekmeği beraber bölüşür, bir zalimliğe beraber kızardık. Şimdi isminizin başına eklediğiniz çirkin harfler uğruna bambaşka kişilere dönüşmüşsünüz.
Kardeşlerim, ben 30 yıl önce öldüm. Üzerime karlar yağdı, yağmurlar yağdı. Mezarlıklar sessiz yerlerdir, anamdan babamdan ve kardeşlerimden başka çok fazla ziyaretçim olmadı. Biliyorsunuz ki ölüler konuşmaz, biliyorsunuz ki öte bir dünyadan kimse sizi ziyaret etmez, bunlar hep böyle masallarda olur. Bu nedenle benim sözümün içinizden geldiğini varsayın. Çünkü biliyorum: Bugüne kadar hatalar yapmış da olsanız, içinizde bir yerde, hala bir İnci var. O İnci’nin sözüne kulak verin dostlarım. Biz hepimiz İnci gibi gençlerdik; sosyalizmi, adaleti, kardeşliği, devrimi çok sevmiştik. Ne olur, yeni gelen İnci kardeşlerimizin şevklerini, aşklarını, umutlarını yok etmeyin. Size söyleyeceğim söz budur.
İstiridye kabuğu gibi sertleştirdiğiniz kalbinizin içini açarsanız, orada tıpkı benim gibi bir İnci göreceksiniz. Ve buna çok sevineceksiniz.
Şimdi aranızdan ayrılıyorum ama inansanız da, inanmasanız da sizi hala, gerçekten çok seviyorum..”
İnci bu sözleri söyleyip kayboldu. Dışarıdan korna sesleri, cep telefonu melodileri geliyordu.
Tinci uzun bir uykudan uyanmış bir masal kahramanı gibi gözlerini ovuşturdu ve yıllardan sonra ilk kez konuştu:
“HADİ.”
Alıntıdır: Günışığı Masalları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder