31 May 2010

DresSembolü

- Burası çok garip bi ülke. Dünlerde Hitler'e küfreden zihniyet bugünlerde Hitler yancısı çıkıp "keşke zamanında hitler bütün yahudileri öldürseymiş" diyolar. Unutmayın ki: "Katil olan insanlar değil, devletlerdir.!"
- Şimdi benim Tamer varya hani, Eskişehir'de okuyan göt. Bizim eskiden kalma bi oyunumuz var, muhtemelen bu oyunu herkes biliyodur. iPod bu oyuna Music Quiz diyo ama biz henüz bi isim koymadık. Yine geçen gün oynarken şimdiye kadar hiç bilemediği bir gruptan şarkı dinlettim. YİNE bilemedi. İpucu istedi, verdim. Kimlerden daha iyi, en bilinen şarkısı ne, vokalin ismini falanfilan baya ipucu verdim. Albüm adını söyle bilicem diyince kalakaldım ben. "Greatest Hits" diyiverdim o anda. Koskoca KİSS'in bir albümünün adının aklıma gelmemesi koymuştu biraz. O an sadece "Revenge" yada Dressed to Kill" demem gerekiyordu ama yapamadım, diyemedim..
- Biri bana Sonisphere'da Anathema saçmalığının Manowar'ın üst grubu olmasına mantıklı bir açıklama getirsin.
- Şarkıyı beğenip beğenmemek size kalmış ama içinde bir söze dikkat edeceğim; "Camilerden ayakkabı halı malı kilim çalmadan. Ben seni kesemem kara sakalım." Bence güzel.
Dinleyip görmek için: http://www.akilli.tv/video/201013/Huseyin-karAKus--Kara-sAKaLim.aspx 
- Bir hafta - on gündür sabah sekizden ona kadar radyo dinliyorum. -radyo eksen- aabi bu kadar güzel bir ses tonuyla radyo programı yapan bir bayan daha görmedim ben. HARİKA HARİKA. Çalan şarkılar umrumda bile olmuyor zaten, hadi şarkı bitsin de Ayça Şen'in o güzel sesini duysam, iki kelime bişey söylesin diye. Sabaha nekdar nekdar mutlu ve zinde başlıyorum anlatamam. Sağol be Ayça Şen Başkan.
- Bişeyler yapması gerektiğini bilen ama hiçbişey yapmayan bütün dostlara gönülden selamlar. CANSINIZ.
- Ve unutmayın ki bütün çemberler(!) güzeldir.

23 May 2010

Previously on Lost'u son duyuşumuz..

 “Yüzyılın en büyük televizyon fenomeni" unvanını kazanan bir dizi daha izleyebileceğimi sanmıyorum açıkçası..
Son iki gündür yayınlandığının ertesi günü sabırsızlıkla açtığımız ve pür dikkat ile her karesine ayrı dikkat ettiğimiz bir dizi sona eriyor.. Beni gereksiz Türk dizilerinden uzaklaştıran dizi sona eriyor. Bilmiyorum, arkadaş çevresindeki tartışmalar arasında "Lost'da dizi mi" diyenler oluyor da, gülüyorum onlara yahu. Yok How i Met Your Mother yada Prison Break daha iyiymiş. Bırakın, geçin bu işleri abicim.
Lost diyoruz lan. Kaç tane dizi oyunculuğu ile ödül almış oyuncu biliyorsunuz. 
Reytinglere de bakın buyrun. 
Oyuncu kadrosuna da bakın, kıyaslayın..
Her neyse artık. Son bölüme saatler kalmış şurada TSİ ile gece 5'te Digitürk yayınlayacak, uyanır bakarım alt yazı ile verirlerse eğer izlerim vermezlerse 12'ye doğru bitmiş olur indirme işleri falan, alırım cipsi, kolayı falan bilgisayar karşısına..
Senden sonra hiç bir dizi, senin beni mutlu ettiğin kadar mutlu edemeyecek..
Lost soundtracklerinden.

17 May 2010

Ronnie James Padavona..

Seni ilk dinlediğim zamanı biliyorum James, daha dün gibi aklımda o an. Beni "Rainbow in the Dark" ile bağladın kendine.. Bu büyüleyici ses herkesi olduğu gibi beni de kısa bir sürede bağladı ve üç-beş günde diskografine sahip oldum..
Dün gece haberi duyduğumda sanki ailemden yada çevremden birisi vefat etmiş gibi gözlerim doldu.. Daha hiç görmedim seni ama önemli olanın seni görmek değil, senin sesini beynimizde, kalbimizde duyup "WE ROCK" diye bağırabilmek.. 
Bu kadar erken olmamalıydı be James.. 
Canlı gözlerle izlemek için sabırsızlandığımız şu günlerde.. Çok özleyeceğiz..
Şimdi yapmamız gereken şey; bizlere bıraktığın mirasa sımsıkı sarılmak..
Hayat arkadaşı Wendy Dio'nun eşinin vefatı üzerine yaptığı açıklama: Bugün kalbim çok kırık. Ronnie, 16 Mayıs sabahı saat 7:45'te vefat etti. Bir çok arkadaşımız ve ailemiz ona ölmeden önce son dileklerini ilettiler. Ronnie ne kadar çok sevildiğinin farkında. Bizlere verdiğiniz destek için çok teşekkürler. Lütfen vize bu acı kayıp için bir kaç gün verin. Onun sizleri sevdiğini ve müziğinin sonsuza kadar yaşayacağını biliniz."
Rock in Peace Dio...

Kürk Mantolu Madonna.

Kitabın içeriği hakkında herhangi bir şey yazmayacağım..
Söyleyeceğim tek şey; kitap okumaktan hoşlanmayanları kitap okumaya bağlayacak bir kitap olduğudur..
Hayat aslında kitapların içindedir, sizi sorunlarınızdan uzaklaştırandır. 
Ve hatta kitap; sizin iç dünyanızdır..

15 May 2010

Devrimci İnci ve Dostları

Gözü pek bir devrimci olan İnci, öldürülüşünün otuzuncu yıl dönümünde, onu anmaya gelmeyen yoldaşlarına kızarak, dünyaya inme ve eski dostlarını ziyaret etmeye karar verdi.
Yoldaşlarının ölüm yıldönümünü unutan arkadaşları masal bu ya, her nasılsa bir araya gelmişlerdi. 30 yıl önce öldürülen arkadaşları İnci’yi birden bire karşılarında görünce haliyle hortlak görmüşe döndüler ve bu da aslına bakarsanız gayet doğaldı..
İnci 20 yaşında öldürüldüğü için hala inci gibi bir genç kızdı. Ama yoldaşları ölmeyip yaşadıkları için yaşlanmışlar, kocaman insanlar olmuşlardı. İnci’nin eski arkadaşları geçen 30 yıllık sürede, sadece yaşlanmakla kalmamış düşünsel anlamda da değişmişlerdi. Öyle ki yeni ünvanlar edinerek isimlerini bile değiştirmişlerdi. İnci, arkadaşlarını tanımaya çalıştı.
“Ben Dinci oldum” dedi bir tanesi. “Bak sen bile geldiğine göre, demek ki öteki dünya diye bir şey var. Dinci olunca öteyi beriyi her şeyi garanti altına alıyorsun. Dinci olduğum günden beri benden huzurlusu yok. Dine o kadar saygısızım ki, habire satıyorum. Sattıkça da kazanıyorum. Dünya malı dünyada kalır diye bir laf vardır ya; madem gidiciyiz, gidene dek mümkün olduğu kadar fazla şeyi götürmeye kimin itirazı olur? Haksız mıyım İnci’ciğim?” İnci, Dinci’nin sözlerini sessizce dinledi.
“Ben zamanla, büyük bir Kinci oldum." dedi Kinci. "Kin alırım, kin satarım, ustam ölse de ben satarım. Hayatımı kinlerle kazanıyorum. Gencecik çocuklara birbirlerinden nefret etmelerini öğütlüyorum. Ne zaman bir kavga çıkıyor, ne zaman bir kan akıyor, mutluluktan uçuyorum. Ama Kinci’lik de bir yere kadar. Bu yaşa kadar Kinci kalabildiysem bunu dişime göre olana kin gütmeme borçluyum. Üstüme yürüyenin elini öper, yürürken düşenin kıçını tekmelerim.” İnci, Kinci ve Dinci’ye üzüntüyle baktı. Eskiden çok sevdiği bu iki arkadaşının nasıl olup da bu hallere geldiklerini anlamaya çalıştı.
Daha sonra Hinci konuştu. Hinci tek derdi, insanları karıştırmak ve aşağılamaktan ibaret bir ‘entel’ olup çıkmıştı.30 yıldır taş taş üstüne koymadığı gibi, bu süre içinde büyüyen genç bir kız ve oğlanların heveslerini kibrit çöpleri gibi kırmıştı. Hinci övünerek: “Ben tek başıma, cuntacılardan daha fazla genç insanı ve fikri yok ettim. Tek başıma, tüm işkencecilerden daha çok kişiyi işkenceden geçirdim. Üstelik tüm bunları, sanki onlardan biriymişim gibi yaptım. Az şey mi bu İnci?” dedi.
Bir köşede tüm bu konuşmaları dinlemeyip ha bire cep telefonuyla mesaj atan eski bir dost vardı. Gözünü telefonundan ayırmadan sırasını savdı: “Ben de Pinci oldum, İnci… Bu siyaset filan hep fasa fiso. En yeni cep telefonlarını ilk alan kişi benim, bilgisayarım en süperinden. Siz burada çene çalarken ben Twitter’e on, Ekşi Sözlük’e beş yazı girdim. Gel istersen senin için de bir hesap açayım.” dedi. Geriye iki arkadaşı kalmıştı. Bunlardan biri sessizce uzaklara bakıyor, sanki dünyanın tüm sırlarını biliyormuş gibi ağır ağır başını sallıyordu. İnci bu arkadaşının konuşmasını bekledi ama çıtı çıkmadı. Bunun üzerine Hinci, alay ederek şunu söyledi: “O hiç konuşmaz, hep susar. Çünkü Tinci’nin teki oldu. Konuşmak bile bir eylem sayıldığı için, bütün gün böyle heykel gibi durur. Hata yapmamak için hiçbir şey yapmaz. Tinci işte, ne olacak!”
İnci son arkadaşına ismini sordu. “Çinci” yanıtını alınca sevindi:
“Ne güzel, bir tek sen değişmemişsin. Eskiden de Çinci’ydin, seninle çok tartışırdık. Fikirlerinin çoğuna katılmasam da, en azından ideallerine sadık kaldığın için seni tebrik etmek isterim.” dedi.
Çinci, biraz utanarak gülümsedi: “Evet adım hala Çinci ama şimdi işler değişti. Çin’den ucuz poeselen, oyuncak, elbise filan alıp burada beş katı fiyatla satıyorum. Anlayacağın, ben artık başka türlü bir Çinci’yim.” Güzeller güzeli İnci’nin  gözlerinden inci taneleri dökülmeye başladı. “Keşke hiç gelmeseydim, keşke tüm bunlara tanık olmasaydım” diye düşünmeye başladı. Gitme vakti yaklaşıyordu. Kendini toparlayıp, arkadaşlarına bir konuşma yaptı:
“Sevgili kardeşlerim. Ben sizin hepinizin, benim gibi olduğunuz yılları biliyorum. Hepiniz idealleri için savaşan gençlerdiniz. Bir ekmeği beraber bölüşür, bir zalimliğe beraber kızardık. Şimdi isminizin başına eklediğiniz çirkin harfler uğruna bambaşka kişilere dönüşmüşsünüz.
Kardeşlerim, ben 30 yıl önce öldüm. Üzerime karlar yağdı, yağmurlar yağdı. Mezarlıklar sessiz yerlerdir, anamdan babamdan ve kardeşlerimden başka çok fazla ziyaretçim olmadı. Biliyorsunuz ki ölüler konuşmaz, biliyorsunuz ki öte bir dünyadan kimse sizi ziyaret etmez, bunlar hep böyle masallarda olur. Bu nedenle benim sözümün içinizden geldiğini varsayın. Çünkü biliyorum: Bugüne kadar hatalar yapmış da olsanız, içinizde bir yerde, hala bir İnci var. O İnci’nin sözüne kulak verin dostlarım. Biz hepimiz İnci gibi gençlerdik; sosyalizmi, adaleti, kardeşliği, devrimi çok sevmiştik. Ne olur, yeni gelen İnci kardeşlerimizin şevklerini, aşklarını, umutlarını yok etmeyin. Size söyleyeceğim söz budur.
İstiridye kabuğu gibi sertleştirdiğiniz kalbinizin içini açarsanız, orada tıpkı benim gibi bir İnci göreceksiniz. Ve buna çok sevineceksiniz.
Şimdi aranızdan ayrılıyorum ama inansanız da, inanmasanız da sizi hala, gerçekten çok seviyorum..”
İnci bu sözleri söyleyip kayboldu. Dışarıdan korna sesleri, cep telefonu melodileri geliyordu.
Tinci uzun bir uykudan uyanmış bir masal kahramanı gibi gözlerini ovuşturdu ve yıllardan sonra ilk kez konuştu:
“HADİ.”
Alıntıdır: Günışığı Masalları

2 May 2010

Sami Evren:

Taksim Meydanı'nda en etkili konuşmalardan biri KESK Genel Başkanı Sami Evren'den geldi:
   "Bugün burada bizlerle olamayanların ancak yaşamlarını hatırlamak hepimizin boynunun borcudur. Ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya'yı saygıyla anıyorum. İdam sehpasına gülümseyerek çıkan Deniz'i, Yusuf'u Hüseyin'i selamlıyorum. Kendilerini Türkiye halklarının kurtuluşuna adayan Hüseyin Cevahir'i, Ulaş Bardakçı'yı, yiğit devrimci Mahir Çayan'ı saygıyla selamlıyorum. Kürt halkının özgürlük mücadelesine kendini adayan Mazlum Doğan'ı saygıyla anıyorum. Kemal Türkler'i saygıyla anıyorum. 77'de katledilen 37 emekçiye selam olsun. Faşizme hayır diyen demokrasiyi savunan Musa Anterlere'e, Uğur Kaymaz'lara selam olsun. Halk iktidarını taçlandıran Belediye Başkanı Fikri Sönmez'e selam olsun. Hiçbir zaman unutmayacağımız, belleğimizde bizi isyana çağıran Ahmet Kaya'yı ve arkasına bakmadan giden Yılmaz Güney'i, faşizme inat yüreğimizde yaşayacak olan Hrant'a selam olsun. 
Bir kez daha milyonların önünde tekrar ediyoruz. Irkçı, asimilasyoncu, dışlayıcı, şovenist devlet istemiyoruz. Herkese ortak koşullarda iş-aş istiyoruz. Güvencesiz çalışma istemiyoruz. Sözleşmeli çalışmak istemiyoruz. Taşeron şirketleri istemiyoruz. Parasız eğitim ve parasız sağlık hakkı istiyoruz. Tutuklu bulunan belediye başkanlarının, sendikacıların serbest bırakılmasını istiyoruz. Tutuklu bulunan çocukların özgür bırakılmasını istiyoruz. Operasyonların durmasını istiyoruz ve insanlarımızın ölmesini istemiyoruz."

Fotoğraflar alıntıdır.

Biji Yek Gulan.!

Bir 1 Mayıs'ı daha geride bıraktık, 32 sene sonra aldığımız Taksim Meydanı'nda davullarla zurnalarla halay çekerek kutlayarak hemde.
Taksim Meydanı dar geldi emekçilere, işçilere, yoldaşlara..
Polisler meydan da 120 bin kişi olduğumuzu söylüyor ama sadece orada bulunanlar ile 400-500 bindik..
Gelmek isteyip de gelemeyen yoldaşları da sayarsak eğer sayımız katlanıyor..
                                              
77 kanlı Mayıs'ından sonra Meydanı böyle görmek insanın tüylerini diken diken yapıyor hiç kuşkusuz..
Gururluyuz, yürüyoruz bu yolda, devrim yolunda..
Bu fotoğrafın anlattığı, anlatabileceği çok fazla şey var..
Fotoğraflar alıntıdır.